31 Mart 2014 Pazartesi

Bugün Pazar

Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa günese çikardilar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar genis olduguna sasarak
kimildamadan durdum.
Sonra saygiyla topraga oturdum,
dayadim sirtimi duvara.
Bu anda ne düsmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karim.
Toprak, günes ve ben...
Bahtiyarim...

Nazım Hikmet Ran ve Ailesi


Ben Senden Önce Ölmek İsterim...

ben senden once olmek isterim.
gidenin arkasindan gelen
gideni bulacak mi zannediyorsun?
ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi, beni yaktirirsin,
odanda ocagin ustune korsun
icinde bir kavanozun.
kavanoz camdan olsun,
seffaf, beyaz camdan olsun
ki icinde beni gorebilesin
fedakarligimi anliyorsun :
vazgectim toprak olmaktan,
vazgectim cicek olmaktan
senin yaninda kalabilmek icin.
ve toz oluyorum
yasiyorum yaninda senin.
sonra, sen de olunce
kavanozuma gelirsin.
ve orada beraber yasariz
kulumun icinde kulun
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasiz bir torun
bizi ordan atana kadar...
ama biz
o zamana kadar
o kadar
karisacagiz
ki birbirimize,
atildigimiz coplukte bile zerrelerimiz
yan yana dusecek.
topraga beraber dalacagiz.
ve bir gun yabani bir cicek
bu toprak parcasindan nemlenip filizlenirse
sapinda muhakkak
iki cicek acacak :
biri sen
biri de ben.

ben
daha olumu dusunmuyorum.
ben daha bir cocuk doguracagim
hayat tasiyor icimden.
kayniyor kanim.
yasayacagim, ama cok, pek cok,
ama sen de beraber.
ama olum de korkutmuyor beni.
yalniz pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze seklini.
ben olunceye kadar da
bu duzelir herhalde.
hapisten cikmak ihtimalin var mi bugunlerde?
icimden bir sey :
belki diyor.

Görseller











Nazım Hikmet Ran ve Ailesi

                             

Nazım Hikmet'in Hayatı


              1902'de Selanik’de doğmuş 1963 de Moskova’da hayatını kaybetmiş dünyaca ünlü şair ve yazarımızdır.Nazım Hikmet’in soyadı Ran’dır. Anne ve baba kolundan paşaoğlu (paşazade) olarak büyütüldü, özen gördü, ailenin parasal sıkıntıları yüzünden halk okullarına gitmek zorunda kaldı. Heybeliada Bahriye Mektebi’ni bitirip donanmaya katıldıysa da sağlığının bozukluğu tehlike yaratınca askerlikten çürüğe çıkarıldı (17 Mayıs 1920). Seçkin bir edebiyat eğitimi aldı, erken yaşlarda hece geleneğini izleyerek romantik ürünler verdi, gençliğin diri gücüyle Anadolu’ya geçti . Bolu öğretmenliğinden öğrenim için Moskova’ya gitti (Ağustos 1921-Doğu Halkları Universitesi’nde yüksek öğrenim). Serbest nazım tekniği ile yazdığı ilk şiirler bu yılların izlenim ve coşkusunu taşımaktadır.Ekim 1924′te yurda tekrar gizlice giriş yaptı. Daha sonra İstanbul ve İzmir’de çalışmaya başladı. Takrir-i Sükun Yasası üzerine yazılarını yayımladığı dergi kapandı. 1 Mayıs 1925 yılında yayımlanan sayısı ile kadrosu tutuklanmaya başlanan Aydınlık dergisi olayından kurtularak Haziran 1925′de SSCB’ye kaçtı. SSCB de bulunduğu dönemde gıyabında yargılandı 12 Ağustos 1925′de 15 yıla mahkum dildi. 1926 senesindeki Cumhuriyet Bayramı affı ile cezası ortadan kalksa dahi gizli bir parti üyeliği olduğu iddiası ile 28 EYlül 1927′de bu kez 3 ay hapse mahkum edildi.
1928′de Güneşi İçenlerin türküsü ismi altında ilk şiir kitabını yayımladıktan sonra Kafkaslar üzerinden yurda gizlice girmek isterken
yokluğunda gerçekleşen duruşmalarda 15 yıla hüküm giymesi (12 Ağustos 1925), 1926′ daki Cumhuriyet Bayramı affıyla ortadan kalktıysa da gizli parti üyesi olma suçlamasıyla yokluğunda bu kez üç ay hapisle cezalandırıldı (28 Eylül 1927); Baku da ilk şiir kitabını yayımlattıktan sonra (1928; Güneşi İçenlerin Türküsü) Kafkasya sınırından yurda girmek tutuklandı. Tutukluluk süresi aldığı cezadan fazla olduğu için 23 Aralık 1928′de serbest bırakıldı. Bu tarihten sonra İstanbul’da basın hayatına atıldı.
1929-1936 arasında gazetecilik, fıkra yazarlığı şiir yayımı (Resimli Ay) ile uğraştı; oyunları Şehir Tiyatrolarında sahnelendi {Kafatası, Bir Ölü Evi, Unutulan Adam), yeni şiir denemelerine girişti (835 Satır, 1929; Jokond ile Si-Ya-U, 1929; Varan 3, 1930; 1 artı 1 eşit, 1930, Sesini Kaybeden Şehir, 1931; Benerci Kendini Niçin Öldürdü:, 1932; Taranta Babu’ya Mektuplar1935; Portreler, 1935; Simav-na Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı, 1936).
Nazım Hikmet’in, 1909′larda başlamış olan futurizm akımının etkisinde kaldığını, sembolizme karşı tepki görünümünde doğan Rus şiirindeki bazı şiir güçlerinden yararlandığını (Mayakovski, Klebnikov), kuruculuk (kontrüktivizm) adım alan anlayışla şiire düzyazı yöntemlerini sokan görüşten yana olduğunu, doğmakta ve gelişmekte olan yeni gerçekçiliği ve insanı, bu insan ile dünya arasındaki ilişkiyi dile getirmeyi amaç edindiğini belirtir. 1938′de Harp Okulu’ndaki bir olayla ilişkili görülerek tutuklandı. Askeri ayaklanmaya hazırlamak ile suçlanıp yargılanarak hüküm giydi. Uzun hapis yıllarında (Çankırı, İstanbul, Bursa) şiir yazma, çeviriler yapma olanağını bulması, eserini zengin bir toplama eriştirdi.
Otobiyografik öğlerle dolu romanı Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim 1967 yılında yayımlandı. Çok ürün vermiş olmasına karşın tiyatro türünde önemli bir yazar sayılmaması gerektiğini kendisi yazarmıştır. Ferhad ile Şirin (1965), Sabahat (1965), İnek (1965), Unutulan Adam (1935, 1966), Kafatası (1932, 1966), Bir Ölü Evi Yahut-Merhumun Hane si (1932, 1966, Ocak Başı oyunuyla birlikte, 1966), Ocak Başında (yolcu ile birlikte başka basım, 1966), Yusuf ile Menofis (1966) vb. Temmuz 1950′de ki af kararıyla hapisten çıkan Nazım Hikmet’in Türkiye’den kaçtıktan sonraki yaşamı tam aydınlık değildir. 3 Haziran 1963′de Moskova’da öldüğü için oraya gömüldü. Politik ayrılıkların
yarattığı uzaklık yabancılaşma yüzünden şiirinin -1936 sonrası- Türk Edebiyatı’nın kendi iç gelişiminin dışında olup bittiği için ayrı bir inceleme konusu olmalıdır.
Ölümünden sonra Türkiye’de basılabilen şiir kitapları:
Saat 21-22 Şiirleri (1965),
Dört Hapishaneden (1966),
Rubailer (1966),
Yeni Şiirler (1966),
Memleketimden İnsan Manzaraları (5 cilt, 1966-1967),
Kuvayı Milliye (1968),
Son Şiirleri (1970).
Mektupları derlendi:
Kemal Tahir’e Mahpushaneden Mektuplar (1968),
Oğlum, Canım Evlâdım, Memedim (1968),
Bursa Cezaevinden Va-Nu’lara Mektuplar (1970),
Nazım ile Piraye (1975).
Tüm eserleri Asım Bezirci’nin emeğiyle 8 cilt halinde toplandı (1975-1980)

17 Mart 2014 Pazartesi

Git...

Benim kelime hazinem çok geniştir, derdim.
Senin bir kelimene yetemedim;
GİT,ne demekti sevgilim?

Nazım Hikmet Ran




BUGÜN PAZAR


Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa günese çikardilar.
Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar genis olduguna sasarak
kimildamadan durdum.
Sonra saygiyla topraga oturdum,
dayadim sirtimi duvara.
Bu anda ne düsmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karim.
Toprak, günes ve ben...
Bahtiyarim...





BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM...

ben senden once olmek isterim.
gidenin arkasindan gelen
gideni bulacak mi zannediyorsun?
ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi, beni yaktirirsin,
odanda ocagin ustune korsun
icinde bir kavanozun.
kavanoz camdan olsun,
seffaf, beyaz camdan olsun
ki icinde beni gorebilesin
fedakarligimi anliyorsun :
vazgectim toprak olmaktan,
vazgectim cicek olmaktan
senin yaninda kalabilmek icin.
ve toz oluyorum
yasiyorum yaninda senin.
sonra, sen de olunce
kavanozuma gelirsin.
ve orada beraber yasariz
kulumun icinde kulun
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasiz bir torun
bizi ordan atana kadar...
ama biz o zamana kadar
o kadar karisacagiz ki birbirimize,
atildigimiz coplukte bile zerrelerimiz
yan yana dusecek.
topraga beraber dalacagiz.
ve bir gun yabani bir cicek
bu toprak parcasindan nemlenip filizlenirse
sapinda muhakkak
iki cicek acacak :
biri sen
biri de ben.
daha olumu dusunmuyorum.
ben daha bir cocuk doguracagim
hayat tasiyor icimden.
kayniyor kanim.
yasayacagim, ama cok, pek cok,
ama sen le beraber.
ama olum de korkutmuyor beni.
yalniz pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze seklini.
ben olunceye kadar da
bu duzelir herhalde.
hapisten cikmak ihtimalin var mi bugunlerde?
icimden bir sey :
belki diyor.